Hürriyet

14 Haziran 2011 Salı

Sultanın Hikayesi


Gecenin sessizliğini bölen, onun topuklu ayakkabılarının sesiydi. Yürürken bir şarkı mırıldanıyordu.


"Bir gün bir köşede bir başına
Ölür hayat kadını söner hayat kadını"


Kim söylüyordu bu şarkıyı, kimindi bilmiyordu. Ama güzel yazmış piç herif diye düşündü. Yorgundu. Sahildeki banklardan birine oturdu. Bir sigara yaktı. Denizde oluşan yakamozları seyretti. ay ışığında yakamozlar harika görünüyordu. etrafa göz gezdirdi Bir kenarda sızmış, tinercileri gördü. Daha cocuk denecek yaşlarındaydılar. Kim bilir, nelerden kaçıp geldiler, ne umutlarla kaçıp geldiler diye düşündü. Sanki kendisi çok farklıydı.

Çocukluğu aklına geldi.sigarasından aldıgı derin nefes cigerlerini yakıyordu “Çocukluk mu” O hiç çocuk olmamıştı ki.Yaşıtlarına göre erken serpilmişti. 11 yaşında göğüsleri çıkmaya başladığında kendisi bile dış görünüşünden etkilenir olmuştu , yalnızda değildi amcası fırsatını buldukca onu sıkıştırıyor oyun oynuyoruz diye kandırıyordu bi gün artık dayanamadı amca ve o narın bedene sahıp olmak için yanarken, şeytana uydu ve işini bitirdikten sorada ortalıkta hiç görünmedi.  Orospu çocuğu, diye düşündü. Kimseye söyleyememiş, ailesinin onu öldüreceğinden korkmuştu. Şanslıydı ki hamile kalmamıştı ne şanssa.Sessizliğe gömülmüştü.o kara gözleri artık daha solgun bakıyordu. annesinin ,babasının. kardeşlerinin gözlerine değemiyordu gözleri.  (ailesi ise bu kızı evlendırelım yoksa boyle yaban gibi kalacak diye ) diye düşünen ailesi 14 yaşında evlendirmişti. İlk gece durumu anlayan kocasının saatlerce dayagını yemış,hakaretleri altında cocuk ruhu dahada ezilmişti.ağzı yüzü kan içinde zorlukla nefes alırken kocası artık yorulmuş yataga uzanıp ıt gibi solurken uyuyakalmıştı. sessizce dışarı çıktı kapının önüne oturdu boş boş izledi tavanı şişmiş gözlerinin izin verdiği ölçüde...intihar mı etmeliydi, yaşamalı mıydı bilemedi..

Aradan haftalar geçtiyor kocası tek kelime etmiyor o ise annesinden gördüğü gibi yemek yapmaya çalışıyor,sofralar kurup kaldırıyordu beyine...
Bir öğle vakti yoruldugunu hissedip uzanmıştı sedire. Kapının sesiyle kendine geldi. Kocası gelmişti. içeri girmesiyle etraf yine o tahaf kokuyla dolmuştu.Alkol kokuyordu,bi tuhaflık vardı anlamaya çalışırken birden koca cüsseyi üzerinde buldu nefes alamıyordu  Leş gibi alkol kokan nefes hızlandı bedenınde . Üzerinde gelip gidiyordu tuhaf tuhaf sesler cıkartıyor o ıse bunları hala oyun sanıyordu amcası boyle oyun oynatıyordu ya ona... İşini bitirdi ve dönüp uyudu kocası. zorlukla kalktı yataktan Banyoya gitti, gözyaşları kuruyana kadar ağladı . Hem sessizce ağlıyor, hem kusuyordu.bir yandanda Allaha yalvarıyordu ya canımı al ya kurtar beni...

Ertesi gün kocası eve bir arkadaşıyla geldi. Rakı masasını kurdurdu. İçtiler,gülüştüler, şarkı sölediler.arada bir sesleri kesilip fısır fısır konuştular.rakı bitti diye ayaklandı kocası  Adam para verdi kocasına, kocası çıktı.sabaha kadarda o rakıyı alıp gelemedi. Tedirgin bakışlarla bakıyordu adama. Adam ayağa kalktı,sendeledi biraz  “Soyun” dedi. Bakakaldı. Adam “Soyun” dedi yine bir yandan pantolonunun sıyırıp gömleğinin düğmelerini çözüyordu. “Ama…” dedi.''ama'' diyebildi... Adam kalktı,sallana sallana yürüyüp yanına kadar geldi bir tokat attı.gelen tokatla yere savruldu küçük bedeni. “Paranı verdim, yap görevini” diye bağırıyordu o pos bıyıklı göbekli gögüsündeki kılları beyaz adam. Ne yapacağını bilemiyordu. Zaten hiçte bilememişti...Çaresizce soyundu. Başka birinin altındaydı. Pezevenk, godoş kocası satmıştı onu. Adam üzerinde gidip gelirken, alkol kokusundan midesi bulanıyor, kusmamak için kendini tutuyordu. Adam işini bitirdi ve arkasına bile bakmadan toplanıp gitti. O da kalktı ve koştu gitti tuvalete kusmaya başladı ne arıyordu başka bi adam, ne yapıyorlardı ona, bu artık bir oyun değildi...
  
Daldığı geçmişten sıyrılıp, sigarasını parmaklarının ucundan fırlattı denıze. Topunun…  dedi topunun... . Evine gitmeli , Bir duş alıp uyumalıydı. Evine doğru yürürken,çöp konteynırının  yanında,  bir adam gördü. Elinde bir kitap sokak lambasının ışıgıyla iştahlı iştahlı okuyordu . Kısa bir an göz göze geldiler. Adam başını önüne eğip, okumaya devam etti.Sultan işe bilmem kaçıncı kez evinin yolunu tutturdu ağzında aynı şarkı içinde yangın...

18 Nisan 2011 Pazartesi

...

Bazen bir kitap açarsın ya da okuduklarından, notlar aldığın bir defter, tam da oradadır.Orada duruyordur diyeceklerin,demek istediklerin
Canımı çok yakan şeyler olur; ama yine de susarım, tükenirim.
Buna izin de veririm aslında. Salaklığımdan mı? Hayır!
Ben kimseye ”Git!” de demem, diyemem.
O kişi vazgeçilmez olduğundan mı? Hayır.
Ona o kadar şeye rağmen, o kadar değer veririm ki,
Her gün yaptıklarına utansın diye.
Ama bir gün öyle bir giderim ki
Kaybedeceğim hiçbir şey olmaz

12 Nisan 2011 Salı

Yalnızlık

Bir insanın yalnızlığı üzerine söylenecek o kadar söz vardır ki! O kadar büyüktür ki yalnızlık. O kadar kalabalıktır ki. Dünyayı dolduran canlılardan uzak bir hayat yaşamak ya da binlerce bedenin arasında olup hiçbirini dinlemeden ilerlemek. Hepsi de, yalnızlığın türleridir. Hapishanelerdeki tek kişilik hücreler bazılarını delirtip kendi isimlerini bile unuttururken, bazılarını da Tanrı'ya dönüştürür... Ama ne olursa olsun, önemli olan tek şey pişmanlıktan arınmaktır. Kendini yalnızlık okyanusuna can simidi olmadan, boğulmak üzere bırakmış bir insan, içindeki dibe sürüklenirken devirdiği her metrede sonsuz huzuru hissetmeye başlamışken, eğer tek bir salise pişmanlık duyarsa yalnızlığından, tek bir salise bile tereddüt ederse tercihinden, işte o an kişinin felaketi başlar. Panik acıyı getirir. Bir kuş gibi suyun içinde süzülen vücudu çirkinleşir, gerilir, kıvrılır, kontrolsüzce kasılır. Ve tercih ettiği yalnızlığın içinde kaybolmaktan korkan insanın en büyük acısı olan deliliğin başladığı noktadır. Daracık, nefesin bile zor alındığı, yerin metrelerce altındaki bir dehlizde, tonlarca havayı hatırlayıp nefes almamaya ve kalp krizi geçirecek kadar büyük bir panik yaşamaya benzer... İçine adım atıldığında girdaba ayak uydurulur. Kendisine çeken dev hortumla uyumlu şekilde dönmek yapılması gereken tek doğru harekettir. Kurumuş bir yaprağın lodosa boyun eğmesi gibi insan da yalnızlığına boyun eğmelidir. Yalnızlığın çelikleşmiş iskeletine karşı çıkmaktansa, onda keşfedilmeyi bekleyen binlerce bilinmeyeni aramaya çalışılmalıdır. Yalnızlık, insanın içindeki gizli mabettir... Benim yalnızlığım ise, hayatım boyunca ürkütücü bir hızla büyümüş ve sosyal denilebilecek bütün yeteneklerimi teker teker yok etmiştir. Bedenimin çevresinde yıllar boyu inşa etmiş olduğum ve yakında kapısını tamamen içeriden kilitlemeyi düşündüğüm yalnızlık katedralim, belki de şimdiye kadar başardığım tek iştir... Sorarlarsa, "Ne iş yaptın bu dünyada?" diye, rahatça verebilirim yanıtını: "Yalnız kaldım. Kalabildim! Altı milyarın arasında doğdum. Ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından...

5 Nisan 2011 Salı

Günlükten Notlar 28

*Merhaba
*İsrail'li manken, yılanla dans ederken, yılan göğsünden sokmuş. Mankene birşey olmamış ama yılan ölmüş, mankenin göğüsleri silikonlu olduğu için bir şey olmamış.Yani silikonlar patlamaz, öldürürmüş. Yıllar önce "Silikonlar patlar mı" diye şarkı yapan Soner Arıca'ya cevap niteliğinde bir haber.
*Divan edebiyatını yıllarca, divanda birbirlerine şiirler,hikayeler okuyan insanların yaptığı edebiyat zanneden adamım, varın Silikon Vadisi'ni ne zannettiğimi düşünün.
*Londra Üniversitesi boş durmamış bir araştırma yapmış. İnsanlar 50 yaşından sonra stresten kurtuluyor, 85 yaşında mutlu oluyormuş.Ooo mutlu olmak daha çok seneleeer bekleyeceğiz yani. Bir de Türkiye ortalamasına bakalarsak, sanırım mutlu ölünmüyor. Mutlu ölüm yoktur sevgili...
*Çocukken, nereye dediğimizde aldığımız cevap, küfürle değil, bokludereye olurdu. Hep o bokluderenin nerede olduğunu merak ederdim. En sonunda öğrendim. Oturduğum evin iki sokak arkasındaki dere orası.Rüzgarlı ve yağmurlu bir günde, eğer İzmit'e gelirseniz, mandalla gelin ya da ismimi çığırın, getireyim size.
*Dengesiz diyorlar bana, desinler değişemem, desinler değişemem. Ben olmayayım da kim olsun a dostlar. Bir kere yıldızlardan kaybediyorum. İnsanın hem burcu, hem yükseleni ikizler olunca, ediyor 4 kişi. Bir de üstüne eklenince manik depresiflik.Oldu mu sana 6. Ben dengesiz olmayayım da kim olsun a dostlar. -Alo,Özgür'le görüşmek istemiştim. -Tabi, hangisiyle görüşmek istersiniz?
*Deodarantımı değiştirip Axe excite mı alsam acaba?Ama yok almayayım ya, sonra kızlar üstüme düşer. Düşerken kimisi hedefi tutturamaz yere düşer. Düşene araba çarpar, sonra al başına belayı cıks vazgeçtim.
*Teb reklamında, geliyor ya geçmişi hani adamın, Allah'tan benim geçmişim gelmiyor. Geçmişten ben gelsem, benim karşıma çıksam, he bir sen eksiktin deyip, ağzını burnunu kırarım geçmişimin.
*Okuduklarım; Aristotales Bir Karıncayiyenle Washington'a Gider, Vildan Çetin'den Ses, İlber Ortaylı'dan Türkiyenin Yakın Tarihi.İzlediklerim; Noviembre, Kaybedenler Kulübü, Yengeç Oyunu, Cadı Kazanı, Çölde Kutup Ayısı,9 Kadın
*Nükleer santrallerin tartışıldığı,tartışılmasının ve önlenmesinin gerektiği bugünlerde,tüpgazla,televizyonla, hatta ve hatta patatesle karşılaştırılan radyasyonda gelinen son nokta Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanından geldi efenim. "Bekarlık, nükleerden daha riskli, ABD'de yapılan açıklamaya göre, bekarlar evlilere göre 6 yıl daha az yaşıyormuş" Diyecek birşeyim yok. Aslında var da diyemiyorum. Yorum sizin.
*Son söz: Sağlık Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı'nın açıklamalarından sonra en iyi gidecek söz; "Hükümetin tamamı sizin için çalışırken mizahçı olmakta bir numara yok" der Will ROGERS
*Cidden bu son söz: Notlara ilk başladığımda, can sıkıntısından başlamıştım. Beğenildi, devamı geldi, kimisi cidden iyi oldu, kimisini ben bile beğenmedim, komik değildi ama yine de yazdım. En nihayetinden benim anlık düşüncelerim, yaptıklarım, okuduklarım,izlediklerim, dalga geçtiklerimdi.Beğenen, beğenmeyen, destekleyen, desteklemeyen herkese çok teşekkür ederim. Günlükten Notlar... Bitti.








.

30 Mart 2011 Çarşamba

Dance Me To The End Of Love

Uyarı:Bu yazı bunalımlı ve depresif bir yazıdır ve başlığın konu ile hiçbir alakası yoktur. Belki de Cohen'in vardır. Bilemiyorum.

"İyi adam olmak düşüşün başlangıcıdır" K.K

Hep iyi adam olmaya çalıştın ve başardın da. Herkes sen iyi adamsın dedi, fakat sonuna hep ama ekledi. Düştün, hep düştün farkında olmadan. Kimse elinden tutmadı. Hatta, "düşene bir tekme de sen vur" desturundan olan insanlar çıktı karşına ve hep tekme attı. Çabaladın,kalkmaya çalıştın. Kimi zaman kalktın da.Kalktın ve güçlü olmaya çalıştın. Etrafına duvarlar ördün. Kimsenin sana ulaşamayacağını sandın.Oysa ördüğün duvarlar, 3 küçük domuz hikayesindeki gibi samanda yapılmıştı ve bir üfürükte yıkılıyordu.Hiç bir zaman başaramadın,sağlam duvarlar örmeyi. Düştün...Hep başkalarının düşüydün. Düşleri bitti,sen düştün. Anlamaya çalıştın, kadınları, erkekleri, insanları. Anlayamadın,anlayamadıkça kendinden kaçtın, kapadın kendini. Kendini filmlere ve kitaplara verdin. Binlerce kitap okudun, binlerce film seyrettin.Hayatı filmlerdeki ve kitaplarda anlatıldığı gibi zannettin. Oysa değildi ama sen anlamamakta ısrar ettin. Filmlerdeki ve kitaplardaki gibi hayat aradın,bıkmadan usanmadan. Sürekli kendinden kendine kaçtın. Kendi içine kaçtıkça, kendi kendini çoğalttın. Her ayağa kalktığında kendini kustun.

Kalabalıklar içinde bile yalnızdın. Kimi zaman herkesten,herşeyden nefret ettin. Bu dünyadan olmadığına inandın. Birinin gelmesini bekledin, yaşadıklarının rüya olduğunu anlatacak biri. Gelecek ve "Bitti artık uyanabilirsin" diyecek.Sana birşey söyleyeyim mi? Yaşadıkların tamamen gerçek "Uyan bebeğim,gerçek dünyadasın ve hiç kimse gelip bitti demeyecek"

4 Mart 2011 Cuma

Aha Parça Çıktı!!!

Duvara Karşı filmi ilk gösterildiğinde ödülden ödüle koşmuştu. Hala da büyük bir beğeniyle izlenen filmlerdendir.Fakat biz insanların geçmişleriyle ilgilenmeye çok meraklı olduğumuzdan, filmin önüne çıkmıştı Sibel Kekilli' nin eski bir porno oyuncusu olması. Herkesi hayret içinde bırakmış, Sibel Kekilli' ye herkes porno oyuncusu damgasını yapıştırmıştı. Ne kadar film çekerse çeksin, ne kadar ödül alırsa alsın, ne kadar oyunculuğunu konuşturursa konuştursun, eski bir porno oyuncusu damgasından kurtulamayacaktır.

Evet geçmişte porno filmlerde oynamıştır. Para bulmak için en son çare porno oyunculuğunu seçmesi, belki bir hatadır ama artık başka bir yerde yürümeye başlamıştır. Artık, hemen hemen her çektiği filmde başarılı oyunculuğuyla ödüller alan bir oyuncudur.

Son zamanların en çok izlenen dizisi "Öyle Bir Geçer Zaman ki" nin oyuncusu Caroline yani Wilma Elles, daha önce çevirdiği filmde lezbiyen sevişme sahneleri ile gündeme gelmişti. Şimdi de ´Das Weinen Davor´ adlı bir filmde sevişme sahneleriyle gündemde.

"Kaybedenler Klübü" isimli bir film gösterime girecek, Bir zamanlar Kent Fm de program yapan iki radyo programcısının  hayatını anlatan. Filmin teaserları ve filmden kareler yavaş yavaş ortaya çıktığı zaman, Nejat İşler şu açıklamayı yaptı."Grup seks sahneleri gösterilmesin" Bunu demesi bile filme bir reklam kattı ve Nejat İşler biliyordu ki "Seks sattırır". Filmi izlemeyecek olanlar bile artık sırf grup seks sahnelerini merak ettikleri için izleyecek. O zaman yaşananlar umurlarında bile olmayacak.

Sevişmek bizim kültürümüzde olmadığı için(!) başkalarının porno oyunculuğu, dizilerde ya da filmlerde sevişme sahneleri çekmiş olması sanırım bize cazip geliyor. Şundan eminim "Das Weinen Davor" filmini kimse duymamış olsa bile, sırf Wilma Elles'in sevişme sahnesi için, birçok insan filmi arayıp bulacaktır. Ondan sonra, Wilma Elles'in nasıl oyuncu olduğu değil, nasıl seviştiği konuşulacaktır. "Abi Carolin'in bir filmini seyrettim, off bir sevişiyor sorma" ya da "Porno oyuncusu işte, şimdi saçma saçma filmler çeviriyor, bir pornosunu izledim off, filminde de sevişse de seyretsek" gibi cümlelerle oyunculuklarını değil, sevişme sahnelerini ağızları sulana sulana seyredeceklerdir."

Bizim bir filmi izlememiz için iki göğüs görmemiz, iki dudağın biraz şehvetle birbirine dokunduğunu görmemiz yeterlidir. Artık filmler gösterime girmeden önce ilk öğrendiğimiz filmde kaç kişi kaç kişiyi öpüyor ve filmde toplamda kaç yatak gözüküyor bilgisi haline geldi.

Öpüşemediğimiz, sevişemediğimizden midir bu aç gözlülük durumu bilmiyorum ama bir gün film çekersem, izlensin diye bir sevişmeyi tıkıştıracağım bir yerine aksın vizyondan önce ağızlarının suyu diye bunu biliyorum.

15 Şubat 2011 Salı

Günlükten Notlar 26


* Merhaba
* Geçen gün rüyamda Aliye Rona'yı gördüm. Elime zorla silah tutuşturuyor,"Gidip vuracaksın onu başka yolu yok" diye bağırıyordu, kan ter içinde uyandım.
* Sevgililer gününde bankaların kredi vermesini anlayamadım, "Merhaba, sevgilime tek taş pırlanta alacağımda param yok, kredi çekmek istiyordum".
* Bir reklam:"Sarılıp uyuduğunuzda, sizi terk etmeyecek tek ayı, peluş ayı"
* Bir gazete başlığı “(+18) Hadise istiyor, Sinan vermiyor.”
* Bir kitap çıkarmaya karar verdim, uzun süredir ortalarda gözükmeyen göbeğimin tekrar ortaya çıkması üzerine yazmaya başladığım "Göbeğim ve Ben", göbeğimle benim maceralarımı anlatacak. Yalnız göbeğimin meşhurluğu, şimdiden beni geçecek gibi. Göbeğim ve Ben, çok yakında kitapçılarda, marketlerde, bakkallarda, kasaplarda, manavlarda.
* Çok uyuduğumu söyleyen, arkadaşlarıma cevabımdır. “İsviçreli bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre, 1 saat fazla uyuyan insanların kalp krizi riski azalıyormuş” gerçi yine aynı adamların yani “İsviçreli bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre, İsviçreli bilim adamlarının %95i boş ve gereksiz işlerle uğraşıyorlarmış” ama ilkine inanmak daha çok işime geliyor.
* İsmail ağa cemaati buyurdu; “Kadın dediğin, elinde tespihiyle, Allah’a zikrederken, yatağında abdestli ya da mevlayla irtibatta iken ölmeli…” Evet, ölüm de gelmeden önce geleceğim, hazır ol kadın, diyordu zaten. Erkek nasıl beklemeli, onu buyurmamışlar, ben bir etek öpüp fetva alayım. Onu da açıklayacağım sonra.
* Gözün aydın Türkiye, yasaklarımızdan yenileri. Kamyonların arkasında artık, kamyon edebiyatı yapamayacak yani, “Geçme beni geçerim seni”, “Kamyon çeker 10-20 Ton, gönlüm çeker Paris Hilton” gibi yazıları artık göremeyeceğiz. Daha acayip bir yasak, ambulanslara refakatçi alınmayacak. Yani ambulans hastaneye ulaştığında, hastanın işlemlerinin yapılması için sizi bekleyecek.
* İsviçreli bilim adamlarına özenen Muğla Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre, kolbastı dinleyen kalkan balıklarında stres oluşmuş efenim. Ama kalkan balığına nasıl müzik dinlettiklerini sormayın bilmiyorum ve bilmek istediğimi de sanmıyorum.
* Türkiye rüşvette Dünya’da altıncı, Avrupa’da birinci olmuş. Bence, benim memurum işini bilir ve o altıncılığı birincilik yapar.
* “Bir kadın için beni kaybetmek, bana göre en büyük ceza” dedikten sonra ortadan kaybolan kemanıyla meşhur Suat Suna şimdi ne yapıyor acaba?
* Çav bella tık tık