Hürriyet

26 Kasım 2010 Cuma

Günlükten Notlar 22


*Merhaba
*Türk'ün angusla imtihanı bitti. Fakat pekte başarılı olduğumuz söylenemez. Neden?Çünkü  anguslar yabancı, ortaokul İngiilizce'sini anlamıyorlar. Angus alacaksan, yabancı dil bileceksin.Yabancı dil bilmeden, angus alırsan, sınıfta kalırsın.
*Bu bayram kimseden nerde eski bayramlar dediğini duymadım. Nerde eski bayramlar diyen insanlar nerdeler?
* Rüyamda Ağaoğlu'nu gördüm. Reklamlarda benimle oynamak istiyormuş. Hem de 5 para almadan. 
*"New York'ta 5 Minare'yi izledim sanırım olay New York'ta geçiyor" diyen Nihat Doğan'a saygılarımı ve alkışlarımı gönderiyorum efendim. Adamımsın.
* "Su akar Türk bakar" lafını bir türlü anlayamadım. Su akar, bakarız, bulaşık yıkarız, yıkanırız. Su rahatlatır. Dertleri akıtır, götürür. Yabancıların pek suyla işi olmuyor herhalde.
*Bulaşık yıkarken deşarj olduğumu farkettim. Sinirlendiğimde, sürekli bulaşık yıkıyorum.
*Hüseyin Üzmez, mahkemeye götürülürken pantolonu düşmüş. Evet onun suçu yok, pantalonda suç. Adamın pantolonu düşüyorsa bu onun suçu mu?Hüseyin Üzmez'in suçu ne?
*Bana, bilgisayara power suply'nin takılması için 50$+kdv fiyat veren sevgili arkadaşım M., oturduğum mahalledeki markette, power suply'nin fiyatı 30 lira, kdv dahil. Nasıl market o öyle demeyin. Öyle bir market işte.
*Okuduklarım, tekrar İskender Pala'dan Katre-i Matem, Elif Şafak'tan Firarperest, Attila Şanbay'dan Aynadakiler. İzlediklerim, Lars Von Trier'den Avrupa.
*Fatmagül'ün suçu ne dizisindeki çok tartışılan sahnelerden sonra, devlet bakanımız Aliye Kavaf, kararını verdi. "Dizi senaristleri sapık" Peki dizi senaristlerimiz sapık. Fatmagül'ü giydir oyunlarını yapanlar nedir? Ya da doğruluğu tartışılır bir gazetenin verdiği reklam nedir?  "Fatmagül'ün şişme bebeği çıktı. İster yanında yat, ister tecavüz et"
*Kıvanç Tatlıtuğ, seneler öncesinin uzun saçlı ve makyajlı fotoğraflarını görmekten sıkılmamış mıdır acaba? Ben sıkıldım, "Onu hiç böyle görmediniz" haberlerinden. 
*Üçtür rüyamda evli olduğumu görüyorum. Ama eşimin yüzünü görmüyorum. Rüyalarıma giren kadın, göster artık yüzünü de bileyim kim olduğunu.
*Tertemiz bir dünya için sabah akşam fırçala fırçala http://fizy.com/#s/1lw5tl
 










24 Kasım 2010 Çarşamba

Trajediyi Komediye Çeviren Adam


"Arizona Dream" ile tanımıştım Kusturica'yı. Daha sonra "Times of Gypsies" geldi. Peşinden diğerleri. Seyrettikçe hüzünün içine neşe katmayı becerebilen bir adam gördüm.
1954 Saraybosna doğumlu Emir Kusturica, sinema eğitimini Çekoslovakya Prag sinema okulunda tamamlamış, 73te başlayarak önce kısa filmler ardından Sarayova televizyonu için televizyon filmleri çekmiştir. 1981 yılında ilk filmi "Dolly Bell'i hatırlıyormusunu çekerek, Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan'ı aldı ve bundan sonra Kusturica filmlerinin hemen hemen hepsi en az 1 ödül aldı. İkinci filmi "Babam İş Geziainde" ile Altın Palmiye aldı ve "Çingeneler Zamanı" filmiyle en iyi yönetmen olarak ününe ün kattı.
Daha sonra hiç değiştirmediği görüntü yönetmenini v bestecisi Goran Bregoviç'i de alarak Amerika'ya gitti ve " Arizona Dream" i çekti. Arizona Dream ile de Berlin Film Festivalinde Gümüş Ayı'yı ve özel juri ödülününi aldı.
1995 yapımı Underground ile ise de adeta bir efsaneye dönüştü ve ikinci Altın Palmiyesi'ni aldı.1998 yapımı Ak Kedi Kara Kedi filmi ile de yine aynı yıl Venedik Film Festivalinde Gümüş Aslanı aldı.
Kusturica filmleri genellikle çingenelerin yaşamını konu alır ve filmlerinde tanınmamış çingenelere önemli roller verir. Onların renkli yaşamlarını ve özgürlüğünü filmlerine konu ederek, traji-komik olaylarla yansıtır.
Kusturica filmlerinin yanısıra skandallarıyla da tanınan bir yönetmendir. 1993 yılında Sırbistan'ın aşırı milliyetçi lideri Vojislav Seselj'i düelloya davet etti - Belgrad'ın merkezinde, güneşin tam tepede olduğu saatte, Seselj'in seçtiği bir silahla. Seselj, Kusturica'nın bu davetini "bir sanatçının ölümüne neden olmakla suçlanmak istemediği" mazeretini ortaya atarak duelloyu reddetti. Kusturica, 1995 yılında da Belgrad Uluslararası Film Festivali'nde Yeni Sırbistan Hakları Hareketinin lideri Nebojsa Pajkic'i yumruklayarak yere devirdi.
Filmleri;
* Dolly Bell'i Hatırlıyor musun?, 1981
* Babam İş Gezisinde, 1985
* Çingeneler Zamanı, 1989
* Arizona Rüyası, 1993
* Yeraltı 1995
* Kara Kedi Ak Kedi, 1998
* Süper 8 Öyküleri, 2001
* Hayat bir Mucizedir, 2004
* Bana Söz Ver, 2007
1988 yılında Columbia Üniversitesi'nde yönetmenlik dersleri vermeye başlayan Kusturica, bir süre "Zabranjeno Pusenje" ya da diğer adıyla "Emir Kusturica & No Smoking Orchestra" adlı grupta bas gitar çaldı. 2001 yılında çektiği "Super 8 Stories / Süper 8 Öykü" adlı belgesel film, bu orkestrayı konu alıyordu.


Japonya'nın Son İmparatoru


"İyi bir yönetmen, iyi bir senaryo ile başyapıtlar üretebilir; aynı senaryo ile vasat bir yönetmen, ancak sıradan bir film yapabilir. Fakat kötü bir senaryo ile çok iyi bir yönetmen bile iyi bir film yapamaz. Bir sinema özdeyişine göre , kamera ve mikrofon , yangını ve suyu birlikte geçmelidirler. gerçek bir film ancak böyle yapılabilir ve güç büyük ölçüde senaryodadır." Akira KUROSAWA
Gelmiş geçmiş en büyük yönetmenlerden olarak görülen ve İmparator lakaplı Akira Kurosawa 23 Mart 1910 da doğmuş, 6 Eylül 1998 de ölmüştür. İki büyük dünya savaşını gören ve atom bomabası felaketini yaşayan Kurosawa, kararan dünyada ve gittikçe kendine yabancılan insanda duyarlılıklarının ölmediğine inanmış ve filmlerinde heo bu umut ışığı beslemiştir. Batı dünyasını kıskandıran nitelikte filmlere imza atmış, düşük bütçeli filmlerde bile dehasını ortaya koymuştur.
1936 yılında sinema endüstrisine adım atan Kurosawa, önce PLC şirketinde yardımcı yönetmen olarak işe başladı.ilk uzun metrajlı filmi Sugata Sanshiro için yinetmen olarak 1943 yılında kamera arkasına geçti fakat film sansüre uğradı. Japon hükümetinin kontrolünde çektiği filmlerde milliyetçi temalara rastlanıyordu. Batı dünyasının adını duymasını sağladığı film ise ona Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan ödülü almasını sağladı ve bu film bir haydutun ormanda bir samurayı öldürüp karısına tecavüz etmesi sonrası, haydutun, samurayın, tecavüze uğrayan kadının ve tüm bunları izleyen oduncunun olayı farklı açılardan anlattıkları film olan Rashomon'du. Bu filmle gerçeğin göreceli olduğunu gösterdi ve yeni çekim ve anlatım teknikleriyle Kurosawa'ya uluslararası alanda başarı getirdi.
60'ların sonunda Tora Tora Tora adlı filmle Hollywood'a giden yönetmen, filmi yarım bırakarak ülkesine döndü. 70'lerin ortalarında Sovyetler Birliği'ne giden Kurosawa, Rus bir subayla Moğol bir avcı arasında yüzyılın başında geçen bir dostluk öyküsünü anlatan Dersu Uzala filmini çevirdi. Film 1976 yılında en iyi yabancı film Oskar'ını aldı .
Filmografisi:
Sugata Sanshiro (Büyük Judo Efsanesi) (1943) Judo Saga
The Most Beautiful (En Güzel) (1944) Ichiban utsukushiku
Zoku Sugata Sanshiro (Büyük Judo Efsanesi II) (1945) Judo Story II
The Men Who Tread On the Tiger's Tail (Kaplan'ın Kuyruğuna Basanlar) (1945) Tora no o wo fumu otokotachi
Asu o tsukuru hitobito Those (Who Make Tomorrow) (1946)
No Regrets for My Youth (Gençliğime Hayıflanmıyorum) (1946) Waga seishun ni kuinashi
Wonderful Sunday (Harika Pazar) (1947) Subarashiki nichiyobi
Drunken Angel (Sarhoş Melek) (1948) Yoidore tenshi
The Quiet Duel (Sessiz Düello) (1949) Shizukanaru ketto
Stray Dog (Kuduz Köpek) (1949) Nora inu
Scandal (Skandal) (1950) Shubun
Rashômon (1950)
The Idiot (Budala) (1951) Hakuchi
Ikiru (Yaşamak) (1952) Living
Shichinin no Samurai (Yedi Samuray) The Seven Samurai (1954)
Ikimono no kiroku (Record of a Living Being) (1955)
Throne of Blood (Kanlı Taht) (1957) Kumonosu jô
The Lower Depths (Ayaktakımı Arasında) (1957)
The Hidden Fortress (Saklı Kale) (1958) Kakushi toride no san akunin
Warui yatsu hodo yoku nemuru (The Bad Sleep Well) (1960)
Yojimbo (Koruyucu) (1961) The Bodyguard
Sanjuro (1962)
Tengoku to jigoku (High and Low) (1963)
Red Beard (Kızıl Sakal) (1965) Akahige
Dodesukaden (Clickety-Clack) (1970)
Dersu Uzala (1975)
Kagemusha (Gölge Savaşçı) (1980) Shadow Warrior
Ran (1985)
Dreams (Düşler) (1990)Yume
Rhapsody in August (Ağustos'ta Rapsodi) (1991) Hachi-gatsu no kyôshikyoku
Madadayo (Not Yet) (1993)

Yeşim Ustaoğlu


18 Kasım 1960 Sarıkamış-Kars doğumlu Yeşim Ustaoğlu, öğrenimi Mimarlık bölümünde yaptı. Mastırını restarasyon alanında yaparken, bir taraftan da muhabir olarak çalıştı.

İFSAK'ın dergisine yazılar yazan Yeşim USTAOĞLU, sürekli film izledi ve en sonunda film çekmeye karar verdi. İlk kısa metraj filmi olan "Bir Anı Yakalamak" ile 1984 yılında İFSAK Kısa Film Yarışmasında ödül aldı. ikinci kısa filmi "Magnafantagna" ile Oberhausen ve Chicago film festivallerine katıldı. "Düet" 1991 yılında Yunus Nadi Kısa Film Yarışması'nda birincilik ödülü aldı. 1992 yılında Hotel isimli kısa filmi yönetti. Hotel, 14. Akdeniz Montpellier Festivali Büyük Ödülü alarak aynı yıl büyük ilgi topladı.
1994 yılında yaptığı ilk uzun metraj filmi "İz" ile 14. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde En İyi Türk Filmi Ödülü aldı. "İz", Moskova ve Gotenburg gibi festivallerde de gösterildi.
Ama Yeşim Ustaoğlu'nun büyük ölçekte başarı elde eden ve uluslararası alanda asıl tanınmasını sağlayan ise ikinci uzun metraj filmi "Güneşe Yolculuk" oldu. Bu filmle Berlin Film Festivali'nde yarıştı ve Mavi Melek ödülünü ve Barış Ödülü'nü aldı. En İyi Film, En İyi Yönetmen, FIPRESCI Ödülü ve Seyirci Ödülü'nü alarak, İstanbul Festival'inde hemen hemen bütün ödülleri aldı.
2004 yılında Bulutları Beklerken'i çekti ve Bulutları Beklerken'i çekerken çekim sürecini Sırtlarındaki Hayat adlı belgeselle anlattı.
Filmlerinde hep bir yolculuk ve arayış hikayesini anlatan Yeşim Ustaoğlu, son filmi yine bir yolculuk hikayesi olan Pandora'nın Kutusu dur.
Ödüller
-11. Orhan Arıburnu Ödülleri, 2000, Güneşe Yolculuk, Mahmut Tali Öngören Jüri Özel Ödülü
-18. İstanbul Film Festivali, 1999, Güneşe Yolculuk, En İyi Türk Yönetmen
-11. Ankara Film Festivali, 1999, Güneşe Yolculuk, En İyi Yönetmen
-11. Ankara Film Festivali, 1999, Güneşe Yolculuk, Onat Kutlar En İyi Senaryo Yazarı
-23. İstanbul Film Festivali, 2004, Bulutları Beklerken, Jüri Özel Ödülü
-14. İstanbul Film Festivali, 1995, İz, En İyi Film
-56. San Sebastian Film Festivali 2008 Pandora'nın Kutusu, En İyi Film
-Uluslararası Fajr Film Festivalinde ‘Kristal Simurg Jüri Özel Ödülü Pandora'nın Kutusu
-9. Boston Turk Film ve Muzik Festivali, 2010, Pandora'nin Kutusu, En İyi Film
Filmleri:
Yönetmen olarak
* Bir Anı Yakalamak 1988
* Magnafantagna 1989
* Düet 1990
* Otel 1992
* İz 1994
* Güneşe Yolculuk 1998
* Bulutları Beklerken 2003
* Sırtlarındaki Hayat 2004 (Belgesel)
* Pandoranın Kutusu 2008
Senarist olarak
* Otel 1992
* Güneşe Yolculuk 1998
* Bulutları Beklerken 2003

Francois Truffaut



Yönetmen, senarist oyuncu ve Fransız Yeni Dalga Akımının öncüsü olan Truffaut, 1932yılında evlilik dışı ilişkinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babasıyla tanışmadı. Annesi, anneannesi ve üvey babası üçgeninde yetişti. Kitaplara gömülü zor bir çocukluk ve ergenlik geçirdi.
Sinema hayatına "Cahiers du Cinema" dergisinde sinema eleştirmeni ve sinema tarihçisi olarak başladı. 1954 yılında bu dergide yayınlanan ve filmin asıl yaratıcısının yönetmen olduğunu savunan "auteur teorisi" geniş çapta yankı uyandırdı ve bir nesile ilham kaynağı oldu. O dönemlerde kısa filmler yapan Truffaut, ünlü yönetmen Roberto Rosseli'nin asistanlığını yaptıktan sonra kendi 1959 yılında kendi zor geçen ergenliğini anlattığı 400 Darba isimli filmi yaptı. bu film yönetmene en iyi senaryo oscarı ve Cannes'da en iyi yönetmen ödülü kazandırdı. Jean Pierre Leaud'un oynadığı Antonie Doniel karakterine zaman zaman dönerek Doniel'in ergenlik ve yetişkinlik dönemlerini de çekti.
400 Darbenin ticari ve eleştirel başarısı Truffaut'un uluslararası sahada tanınmasını sağladı. 1960 yılında 400 Darbe'den sonra çektiği film "Tirez sur le pianiste" B sınıfı Amerikan filmlerinden esinlenilmiş, zeka ve teknik erdemlerle zenginleştirilmiş karmaşık bir duyarlılık yansıtıyordu.
1. Dünya Savaşı yıllarında iki erkek bir kadın üç arkadaşın öyküsünü anlattığı "Jules ve Jim" ise daha sonradan bazo eleştirmenlerce Truffaut'un en iyi filmi olarak değerlendirilecekti.
Bazı eleştirmenler son dönem filmlerinin, ilk dönemdeki filmlerinin kalitesinin çok altında kaldığını söyleseler de Joseph McBride "Eğer Truffaut ilk eserlerindeki olağanüstü kamera hareketleri, nefes kesen kurgu ve keyif duygusu, daha sonraki filmlerinde daha az belirginse, bunun sebebi anlatım ve tarzda daha bilinçli bir yaklaşım ve duygusal zenginliğin artmasıdır" demiştir.
Truffaut,1973 yılında "La nuite americaine" ile en iyi yabancı film oskarını kazandı.
1984 yılında beyin tümörü yüzünden ölmeden önce "Küçük Hırsız"ı çekiyordu fakat tamamlayamadı. Vasiyeti üzerine filmi Claude Miller beyazperdeye aktardı.
Filmleri
400 Darbe - Les 400 coups (1959): Jean-Pierre Léaud
Piyanisti Vurun - (Tirez sur le pianiste) (1960): Charles Aznavour
Antoine et Colette (1962): Jean-Pierre Léaud
Unutulmayan Sevgili - (Jules et Jim) (1962): Jeanne Moreau, Oskar Werner
Yumuşak Ten - (La Peau douce) (1964): Jean Desailly, Françoise Dorléac
Değişen Dünyanın İnsanları - (Fahrenheit 451) (1966): Oskar Werner, Julie Christie
Siyah Gelinlik - (La mariée était en noir) (1968): Jeanne Moreau, Charles Denner
Çalınmış Buseler - (Baisers volés) (1968): Jean-Pierre Leáud, Claude Jade
Evlenmekten Korkmuyorum - (La Sirène du Mississippi) (1969): Jean-Paul Belmondo, Catherine Deneuve
L'Enfant sauvage (1969): Jean-Pierre Cargol, François Truffaut
Domicile conjugal (1970): Jean-Pierre Léaud, Claude Jade
Les deux anglaises et le continent (1971): Jean-Pierre Léaud
Une belle fille comme moi (1972): Bernadette Lafont, Charles Denner
Güneşte Gece - (La nuit Américaine) (1973): Jean-Pierre Léaud, Jacqueline Bisset
Adele H'nın Öyküsü - (L'Histoire d'Adèle H.) (1975): Isabelle Adjani, Bruce Robinson
L'Argent de poche (1976): enfants
L'Homme qui aimait les femmes (1977): Charles Denner, Brigitte Fossey
Yeşil Oda - (La Chambre verte) (1978): François Truffaut, Nathalie Baye
L'amour en fuite (1979): Jean-Pierre Léaud, Claude Jade
Son Metro - (Le dernier métro) (1980): Catherine Deneuve, Gérard Depardieu
Komşu Kadın - (La Femme d'à côté) (1981): Gérard Depardieu, Fanny Ardant
Neşeli Pazar - (Vivement dimanche!) (1983): Fanny Ardant, Jean-Louis Trintignant

Lois Bunuel



22 Şubat 1900 Calanda, İspanya doğumlu sürrealist senarist ve yönetmen olan Luis Bunuel, sinema tarihinin otoriteleri tarafından en etkili yönetmenlerinden biri olarak kabul edilmiştir.
Madrid Üniversitesine girmeden önce Salvador Kolejinde ağır bir cizvit eğitimi alan Bunuel, Madrid Üniversitesinde önce doğal bilimler ve zirat okurken, sonra mühendislik daha sonra da psikoloji bölümüne geçmiştir. Burada Salvador Dali ve Federico Garcia Lorca ile tanıştı. 1920lerin Parisinde avangard deneyimler boy gösteriyordu ve Bunuelde sinema eğitimi almak için Paris'e gitti. 1929da Salvador Dali ile birlikte gerçeküstücü bir klasik olan Bir Endülüs Köpeğini çekti.
1930 yılında Salvador Dali ile çekmeyi planladığı, ancak yaşanan anlaşmazlık nedeniyle yalnız çektiği, marquis de Sade'nin Sodom'un 120 gününden izler taşıyan Altın Çağı çekti.Ancak bu film Katolizmi hedef aldığı söylenerek büyük skandallara yol açtı ve filmin gösterimi yasaklandı. Film üzerindeki yasak ancak 1980 yılının ortalarında kalktı.
Bu filmi çekmesinden 2 yıl sonra Las Hurdes bölgesindeki yoksulluğu gözler önüne seren bir belgesel olan Ekmeksiz Toprak filmini çekti. 1936'da iç savaşın başlamasına yakın, değişen politik iklimi anlatan bir belgesel olan España 1936 (İspanya 1936) filminin senaryosuna katkıda bulundu ve yapımcılığını üstlendi.
1939'da iç savaş sırasında ABD'ye gitti ve çeşitli belgeseller çekti. 1947'de Meksika'ya geçti ve burada Meksikalı kenar mahalle çocuklarının yaşamını anlattığı unutulmaz filmi olan Los Olvidados'u çekti. Bu film ona Cannes Film Şenliği'nde en iyi yönetmen ödülünü kazandırdı. 1955'e kadar uluslararası düzeyde dikkat çekip beğeni toplayacağı 14 film çekti. 1955'te Fransa'ya döndü ve onu sinema sanatının merkezine yerleştirecek olan üç ortak yapıma imza attı. 1961'de İspanyol hükümeti tarafından Viridiana'yı çekmesi için İspanya'ya davet edildi. Film, içinde barındırdığı kilise karşıtı öğeler nedeniyle İspanya'da büyük tepkilere yol açtı ve ülkede gösterimi yasaklandı. Geri kalan hayatını İspanya dışında geçirdi. 1954 senesinde kendine has Robinson Crouse'u çekti. 1951 yılında Susanna adlı filmi çekti ve bu film çok tutulmadı. 1953 de El adlı tanınmış filmi çekmiştir.1956 yılında güzel oyuncu Simone Signoret'in başrolü oynadığı La Mort ce Jardin'i çekti. 1959 senesinde Francisco Rabal'ın başrolü oynadığı Dram filmi Nazarin'i çekti. 1962 senesinde gizemli ve dram filmi olan esrarengiz El Angel Exterminador'u çekti ve bu filmi de ses getirdi. 1964 senesinde Le Journal D' Une Femme De Chambre'yi çekti. 1967 de ise bir çok ödül kazandığı ve tüm dünyayada ses getiren güzel oyuncu Catherine Denevue ile Bella De Jour'u çekmiştir. 1970 senesinde ise Tristana adlı filmi çekti ve bu film de çok ses getirdi. İspanya iç savaş dönemi kölelik üzerine yapılmış bir filmdir. Başrolleri Fernando Rey ve güzel yıldız Catherine Denevue paylaşmıştır. Bu filmden sonra 1972 senesinde Burjuvazinin Çekiciliği adlı filmde , burjuva kesimin bir türlü yemek yiyemediklerini anlatmıştır. Bu filmde de yine vazgeçmediği oyuncu Fernando Rey oynamaktadır. 1977 yılında Arzunun O Belirsiz Nesnesi adlı filmi çekerek sinemayı bıraktı. Fernando Rey yine başrolü oynamıştır. 1983'de Mexico City'de öldü.
 Filmleri:
1977: Cet obscur objet du désir / That Obscure Object of Desire / Arzunun Şu Karanlık Nesnesi
1974: Le Fantôme de la liberté / The Phantom of Liberty / Özgürlük Hayaleti
1972: Le Charme discret de la bourgeoisie/ The Discreet Charm of the Bourgeoisie / Burjuvazinin Gizli Çekiciliği
1970: Tristana
1969: La Voie lactée / The Milky Way
1967: Belle de jour
1965: Simón del desierto / Simon of the Desert / Çöl Azizi Simon
1964: Le Journal d'une femme de chambre / Diary of a Chambermaid
1962: El Ángel exterminador / The Exterminating Angel / Öldürücü Melek
1961: Viridiana
1960: La Joven / White Trash-The Young One
1959: La Fièvre monte à El Pao / Fever Rises in El Pao / Günah Cumhuriyeti
1958: Nazarín
1956: La Mort en ce jardin / Death in the Garden / Bu Bahçede Ölüm
1955: Cela s'appelle l'aurore
1955: Ensayo de un crimen / The Criminal Life of Archibaldo de la Cruz / Archibaldo de la Cruz un Suçlu Yaşamı
1954: El Río y la muerte / The River and Death / Nehir ve Ölüm
1954: Las Aventuras de Robinson Crusoe / The Adventures of Robinson Crusoe
1953: La Ilusión viaja en tranvía / Illusion Travels by Streetcar
1952: El Bruto / The Brute
1952: Él /This Strange Passion
1952: Subida al cielo / Mexican Bus Ride
1951: La aHija del engaño / Daughter of Deceit
1951: Una Mujer sin amor / A Woman Without Love
1950: Susana / The Devil and the Flesh
1950: Los Olvidados / The Young and the Damned / Unutulmuşlar
1949: El Gran Calavera / The Great Madcap
1947: En el viejo Tampico / Gran Casino
1940: El Vaticano de Pio XII
1932: Las Hurdes / Land Without Bread / Ekmeksiz Toprak
1930: L'Âge d'or / The Golden Age /Altın Çağ
1929: Un chien andalou / An Andalusian Dog /Bir Endülüs Köpeği

12 Kasım 2010 Cuma

Günlükten Notlar 21


*Merhaba.
*Facebook çıktı mertlik bozuldu. Bu arada ayıp bana ki, hala Facebook filmini seyretmedim. Neyse, niye mertlik bozuldu, anlatayım efendim. Artık birçok insan, ilişkisini Facebook'a yazıyor. Düğün davetiyelerini Facebooktan gönderiyorlar. "Aaa ne yapıyorsun, nasılsın" "Hiç ne olsun işte evlendim. Düğünde yoktun göremedim seni" "Haberim yok ki evlendiğinden, hiç haberim olmadı" "Aa nasıl olmadı, davetiye gönderdim Facebooktan" "..."
*Ajanlar Erol Büyükburç'un spermlerinin peşindeymiş. Belki uzaylılarda olabilirmiş. Zeki bir insan olduğundan onu seçmiş olabilirlermiş. Ya neden bu uzaylılar ya da ajanlar benim peşime düşmüyor. Bende zekiyim, benim IQ’da yüksek, beni de incelesinler, benim de spermlerimin peşine düşsünler. Hep bunlar daha az meşhur bir insan olduğum için mi? Buradan uzaylılara sesleniyorum, bende varım.
* Yılbaşına kadar hiç bir şeye zam yapmayacağını açıklayan hükümet, alkole zam yaptı ve "Gelir bizim için önemli değil, önemli olan halkın sağlığı" açıklamasını yaptı. Muğla'da sahte içki yapan bir şebeke çökertildi ve savunması aynen şu yöndeydi. “İçki sağlığa zararlı. Biz alkol oranı az olan içkileri piyasaya sürerek insanların zarar görmesini engelliyoruz. İnsan sağlığını düşündüğümüz için böyle bir yöntem uyguladık. Bizim içkilerimiz fazla sarhoş etmez ve insanlara zarar vermez.” İmam ve cemaat ilişkisi...
*Amerika'daki New York Üniversitesi üşenmemiş bir araştırma yapmış. Laptop, 1 saatten fazla kullanılırsa erkekte sperm sayısını azaltıyormuş ve 15 dakikadan fazla laptop kullanılmamasını önermişler. Kadında ne oluyor araştırmamışlar sanırım, araştırılırsa haber vereceğim. Bir de masaüstü bilgisayar üretenlerin işi olduğunu sanıyorum bu araştırmanın, bir araştırayım.
*Gelecekten kafama takılanlar; hadi NASA artık telefonlarımı açmıyor. NASA ile ilgili arası iyi olan bir arkadaştan aldığım habere göre 50 yıl sonra yapacaklarmış ışınlanma makinesini ama mesela, uçan kaykaylar ne zaman çıkacak ya da günlük öğünlerimizin sadece hap olduğu günler ne zaman gelecek merak ediyorum.
*Çocukluğumdan hatırladıklarım; leblebi tozu vardı biz küçükken sanırım hala var ama eski rağbet yok. Az boğulma riski geçirmedik, leblebi tozu yüzünden. Birde ağızda patlayan şekerler vardı, patır patır ağzımız acıya acıya yerdik onları.
*Az meşhur olup, kimsenin yüzünü bilmediği bir insan olmak mı? Yoksa çok meşhur olup herkesin tanıdığı bir insan olmak mı? Nedense bu soru takıldı kafama. Meşhur demişken geçen seferki notlarımda Ereğli'den bahsetmiştim. Karadeniz. Ereğli olacak mı? Ben Karadeniz Ereğli'den kimseyi tanımasam da onlar beni tanıyormuş. Sibel Hanım'a övgüleri için buradan teşekkürlerimi yolluyorum.
*Seyrettiklerim; Üstad Miyazaki'nin The Castle Of Cagliostro, eğlenceli bir animasyondu. Üstad, çocukluğumuzun kahramanı Heidi'nin dedesine de ufak bir rol vermiş. Pedro Almodovar'dan Kırık Kucaklaşmalar; klasik Almodavar filmleri dışında kalan bu filmde, zaten sevdiğim Penelope Cruz'u bir kez daha sevdim. Okuduklarım; Burak Gökal'ın bir filmin sadece film olmadığını, neden daha iyi olduğunu anlattığı "Neden Bazı Filmler Daha İyi", Bülent Diken ve Carsten Bagge Laustsen'in beraber yazdığı, toplumlarımızın nasıl olup da kendilerini ancak filmler aracılığıyla nasıl yeniden ürettiği konusunda fikir sahibi edindirdikleri, Filmlerle Sosyoloji.
*Bir hediye paketi geldi az önce. Epeyce büyük. Baktım kimden gelmiş diye, NASA yazıyordu. NASA'dan bayram hediyesi gelmiş.
*Kestiyse Eros raconu, boşuna kaçma, yoktur bu işlerden kaçış yolu.http://fizy.com/#s/1agw8r
*Hepinize sevdiklerinizle beraber mutlu bayramlar dilerim. İyi davranın kendinize. Hadi gidelim, ışınla beni Skati.

10 Kasım 2010 Çarşamba

Scarface

Benim gibi adamlara muhtaçsınız siz.Böylece parmakla gösterip işte kötü adam bu dersiniz. Ama iyi filan değilsiniz siz...Sadece saklanmayı,yalan söylemeyi gayet iyi biliyorsunuz.Benim öyle bir derdim yok.Ben hep doğruyu söylerim.Yalan söylerken bile...Kötü adama iyi geceler dileyin bakalım.Bir daha böyle kötü adamı zor görürsünüz

5 Kasım 2010 Cuma

Pi filmi


Evrende herşey matematikle ilintilidir. Ünlü matematikçimiz Cahit ARF şöyle der; "Gün gelecek sosyal olayların hepsi de matematiksel olarak ifadesini bulacaktır." 
Pek çok insanın aksine matematiği severim. Herşeyin sayılarla ilgili olduğuna inanırım. Böyle düşündüğüm için Pi filmini seyretmek benim için kaçınılmaz oldu.
Daha önce Requiem for a Dream 'in yönetmenliğini yapan Daren Aranofsky'nin filmi olan Pi, 1998 ABD yapımı bağımsız bir filmdir. 1998 Sundance Film Festivali'nde En İyi Yönetmen ödülünü almıştır. 
Aranofsky çok düşük bir bütçeyle (60bin dolar ve büyük bölümü ailesi ve arkadaşları tarafından karşılanmıştır), çektiği filmi, gerilimin etkisini arttırmak ve bir kabus havası yaratmak için siyah beyaz çekmiştir ve David  Lynch filmlerinin etkisini yakalamayı başarmıştır. Filmin müziklerini ise Clint Mansel yapmıştır. 

Filmin Konusu: Max, sosyal hayatı neredeyse hiç olmayan, matematik konusunda dahi bir bilgisayar uzmanıdır. Neredeyse tüm zamanını ev yapımı süper bilgisayarı "Euclid"in başında geçirmektedir. Max'e göre üç temel prensip vardır: 1- Matematik doğanın dilidir. 2- Her şey rakamlarla ifade edilebilir ve anlaşılabilir. 3- Doğada bazı kalıplar vardır. Max'in amacı da bilgisayarı yardımıyla doğadaki bu kalıplara ulaşmaktır.
 
Çalışmaları sırasında 216 haneli gizemli bir sayı ile karşılaşır. Yahudi bilimadamları Tanrı'nın isminin 216 haneli bir sayıdan meydana geldiğini düşünmektedirler. Tanrı'ya inanmayan Max, akıl hocası Sol'a danışır ve onun da Pi sayısını araştırırken 216 haneli bir sayı ile karşılaştığını öğrenir. Hocası Sol'un aksi yöndeki tüm ısrarlarına rağmen, Max her ne pahasına olursa olsun bu sayının sırrını çözmek istemektedir.
Yönetmen Darren Aronofsky
Yapımcı Randy Simon, Eric Watson, Scott Franklin
Senarist Darren Aronofsky, Sean Gullette, Eric Watson
Müzik Clint Mansell
Oyuncular Sean Gullette
Mark Margolis
Ben Shenkman
Pamela Hart
Görüntü yönetmeni Matthew Libatique
Kurgu Oren Sarch
Yapım yılı, ülkesi 1998, ABD
Süre 84 dakika
Dil İngilizce